GALATASARAY’A AKP SLOGANI
Durmak yok, yola devam. Galatasaray her şeye geçen sene bıraktığı yerden devam ediyor. Bunun içinde taraftarına çile çektirmekte var tabi ki. Ama büyük bir ihtimalle (böyle oynadığımız sürece) lige yine erken havlu atar ve kim şampiyon olacak diye bekleriz. Yani ligden erken kopunca çok fazla streste yaşamayız. Galatasaraylı futbolcular ve teknik ekip bunu düşünüyor herhalde. Canlarım benim yaa, biz de haksızlık ediyoruz kendilerine, kötü oynadılar falan diye.
Yahu o kadar futbolcu alındı, bir o kadar hazırlık maçı yapıldı ve lig bir ay geç başladı. Bunlara rağmen takımda hiçbir değişiklik olmaz mı, anlam veremiyorum. Sihirli bir değnek ile her şeyin mükemmel olmasını beklemiyoruz tabi ki; ama takımdaki isteksizlik, halsizlik ve en önemlisi sistemsizlik nasıl aşılır bilemiyorum. En çok da korktuğum takımın saçma sapan bir sisteminin olması hatta Fatih Terim’e yakışmayacak bir sistemle oynamaya çalışması. Umarım Fatih Hoca’nın ikinci dönemindeki gibi bir durum ile karşılaşmayız. Bugün Galatasaray’dan belediye karşısında sadece iyi bir oyun bekledik. Eğer o da olmuyorsa bir ışık görmek istedik. Ne galibiyet, ne beraberlik. 2-0 yenilgiye rağmen, takımda birazcık ileriye yönelik umut veren bir şeyler olsaydı eğer, bu kadar karamsar şeyler yazmak durumunda kalmazdım ve Galatasaray taraftarı da bu kadar mutsuz bir şekilde maçtan ayrılmazdı. “Ligin daha ilk maçı, biz böyle oynadığımız sürece sorun olmaz” der geçerdi. Ama inanıyorum ki şu an hiçbir gerçek Galatasaraylı bunları söyleyemiyordur, hatta aklından bile geçiremiyordur.
Çok iyi transferler yaptık, buna şüphe yok. Fakat bir adam dünyanın en iyi futbolcusu olsa bile oynayamadığı mevkiler vardır. Bunlardan birini bugün Belediye maçında çok net gördük. Eboue gerçekten çok iyi bir futbolcu. Fakat Fatih Hoca ne mantıkladır ki, Eboue’yi maça solda başlattı. Bu bir hataydı; fakat bu hatayı 90 dakika boyunca fark edememek Fatih Terim’e hiç yakışmadı.
Oyuncuların biri ikisi değil, hepsi kötüydüler. Bu futbolcular nasıl bir hazırlık dönemi geçirmişler böyle, anlam veremiyorum. Ama bundan önce rakip takımı bu kadar geride karşılayan, ani atak çıkışları yapamayan, rakibin üzerinde giderken “gitsem mi gitmesem mi” nidalarıyla hareket eden bir takım yarattığı için Fatih Terim’i kutlamak lazım. 90 dakika boyunca taraftarı heyecanlandıracak bir tek pozisyon olmaz mı be hocam. Bu nasıl bir takımdır böyle. Umarım her zaman ki gibi komplekse girmez; medyayla, spor yazarlarıyla, sağ ya da sol ile uğraşmazsın. Umarım hocam çok başarılı olursun, senin başarın demek Galatasaray’ın başarısı demektir. Galatasaray’ın başarısı demek, bizim her şeyimiz demektir.
BAZILARI GİTTİ DİYE AĞLAYACAK DEĞİLİZ…
Böyle diyor İmparator. Bence de çok doğru söylüyor. Galatasaray’ımızın şımarık çocuğu Arda, geçen seneki taraftar tepkilerinden sonra takımdan ayrılmayı kafasına koymuştu zaten. Fakat Fatih Terim’in Galatasaray’ın başına gelmesiyle Arda takımda kaldığını ve bunda Fatih Hoca’nın çok büyük etkisinin olduğunu dile getirmişti. Peki ne oldu da bir ay sonra, hiç hesapta yokken Arda İspanya’ya gitti. Arda’nın gitmesine kızmıyorum. Profesyonellikte bunlar var. Fakat neredeyse tüm her yerde ligler başlamışken takımı bırakıp gitmek ne kadar profesyonelce, bu tartışılır. Hocamın da dediği gibi ağlayacak değiliz, muhakkak Arda’nın yerine birileri gelecektir. 2001’den beri yeri dolmayan Hagi için bile ağlamadı bu takımın taraftarı. Her fırsatta “benden daha büyük bir Galatasaray taraftarı varsa, kendisiyle saatlerce konuşurum” diyen Arda, bu zamansız ayrılığı ile büyük Galatasaray taraftarının sadece kalbini kırmıştır, camiada daha büyük bir etki yaratmayacaktır. Çünkü bizim gibi büyük Galatasaray taraftarı için mevzu bahis olan Galatasaray ise, gerisi teferruattır. Önemli olan Galatasaray sevgisi ve büyüklüğüdür, kişiler gelip geçicidir. Yine de kendisine İspanya’da sonsuz başarılar diliyoruz. Çünkü ne olursa olsun, kendisi bir aslandır ve hep öyle kalacaktır. Emre Belözoğlu gibi olmadığı sürece Galatasaray taraftarı kendisini unutmayacaktır…
I LOVE YOU HAGI
105 yıllık Galatasaray efsanesi, bu sezon tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Daha 24. haftada 11 mağlubiyet ve eksi 3 averaj ile 11. sırada bulunan Galatasaray, Türkiye Kupası’ndan da elenerek önümüzdeki seneki Avrupa hayallerini de suya düşürdü. Teknik direktörümüz Hagi, bu kulübün en başarılı olduğu dönemlere damgasını vurmuş, taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmış ve Türkiye’ye gelip takımına en fazla katkıyı sağlamış olan yabancı oyuncudur. 1996-2001 yılları arasında Galatasaray forması giyen Hagi, taraftar tarafından en çok sevilen yabancı futbolcu olmuştur. Zaten taraftarda bu sevgisini “I Love You Hagi” tezahüratıyla her maçta dile getirmiştir. Fakat şu an da Hagi, her maç sonrası verdiği demeçlerinde “bu takımı ben yapmadım, bu takımı ben kurmadım” gibi bahanelerle başarısızlığını ört pas etmeye devam ederse, yakında taraftar “I Don’t Love You Hagi” diyecek diye çok korkuyorum. Bunun olmasını hiçbir zaman istemem. Çok koyu bir Galatasaray taraftarı olarak Hagi’nin bu kadar başarısızlığına rağmen ona kızamıyorum. Çünkü tüm Galatasaraylılar gibi bende onu çok seviyorum. Ama yeter artık demeden de kendimi alamıyorum. Hagi’nin teknik direktör olarak çalıştırdığı takım sayısı oldukça fazlalaştı; fakat hiç birinde de başarı sağlayamadı. Tek başarısı, yine Galatasaray’ın başında 2005 yılında Fenerbahçe’yi finalde 5-1 yenerek Türkiye Kupası’nı almasıdır. Bunun dışında hiçbir takımda başarı sağlayamamıştır. Futbolculuk başka, teknik direktörlük çok başkadır. Olmuyor Hagi, yapamıyorsun. Sahaya çıkarttığın takımın doldur boşalttan başka hiçbir taktiği yok. Pardon birde, 85 dakika boyunca gol bulamayan takımın stoperini (Servet), son 5 dakika forvet oynatmaktan başka bir taktiğin yok. Romanya’nın en iyi forveti diye aldığın adamı, neden tek bir maçta bile forvet oynatmadın. Stancu her maça solda başlıyor ve her maçı orada bitiriyor. Amacın hemşerin Becali’yi zengin etmek mi? Yoksa birlikte zengin olmak mı? Ya ilk on bir tercihlerine ne demeli. Serkan Kurtuluş denen adamdan futbolcu olmayacağını hala anlayamadın mı? Gerçi şu an Galatasaray’da o kutsal formayı hak etmeyen o kadar futbolcu var ki, saymakla bitmiyor. Ayhan Akman, Barış Özbek, Mustafa Sarp, Serkan Kurtuluş, Hakan Balta, çakma Kewell Aydın Yılmaz, süper kalecilerimiz Aykut Erçetin ve Ufuk Ceylan gibi... Yabancılarında yerlilerden geri kalır yanı yok. Taraftarın sevgilisi Kewell bir tek adam bile geçemez olmuş, kalecimiz desen yerlileri hiç aratmıyor. Bu takıma gerçek anlamda oyuncu HAGI lazım. O kadar çok eksik var ki, nasıl yeni bir takım kurulur bilemiyorum. Ama görünen o ki, bu takımdaki isimlerin gidip, adam akıllı bir takım kurulabilmesi için en az 3 ya da 4 sene geçmesi gerekiyor.
Öncelikle yönetim gidecek, ardından Hagi gidecek ve yıllardır üzerimize yapışmış olan şımarık kaptan Arda Turan gidecek. Zaten en büyük hata 10 milyon avro verilirken Türk futbolcusunu satmamaktır. Bu rakam verildiyse sat kardeşim, çünkü o adam bir daha o değeri etmez. Kaptan Arda, İstanbul Büyükşehir Belediye maçını yine tribünden izliyor ve maç bitiminde, en doğal hakkı olarak kendisinden görüntü almak isteyen kameramana “çekme, yoksa o kamerayı kırarım” diyor. Sen kimsin Arda Turan, bu kıraathane ağızlarını bırak, bir an önce takıma nasıl katkı sağlayabilirim diye düşünmeye bak. Adam o saatte işinin gereğini yapıyor. Seni gecenin bir vakti bar çıkışında sevgilinle görüntülemeye çalışsa, o zaman “çekme” de, ama yine “kırarım o kamerayı” deme. Herkes işinin gereğini yapıyor ve evine ekmek parası götürmeye çalışıyor. Sen ve senin gibiler evine götürdüğü, ama hiçbir zaman hak etmediği o paraların hakkını vermiş olsaydı, şu an takımın hali bu durumda olmazdı. 2009 yılında daha 22 yaşında iken kaptanlığa getirilen ve efsane Metin Oktay’ın 10 numaralı forması verilen bu şımarık delikanlı ne oldum delisi olmuş. Biz değerlerimize sahip çıkmaya çalıştıkça, hiçbir zaman Galatasaray değerlerine önem vermeyen yönetim yine aynı hataya düşüyor ve dünkü çocuğa verdiği Metin Oktay forması ve kaptanlık pazu bandı ile Galatasaray’ın bugünlere gelmesine adeta zemin hazırlıyor. Ayrıca bunlar bir taraftan yaşanırken, yine Galatasaray için efsane olmuş kral Hakan Şükür çıkıp “ben Metin Oktay’a oranla daha büyük başarılar elde ettim, daha iyi yerlere geldim, Metin Oktay’ın tüm rekorlarını kırdım; ama ona gösterilen değer bana gösterilmedi” diyor. Metin Oktay sadece işini yapıyordu. Senin işin gücün kulis yapmak Hakan. Metin Oktay senin gibi çıkıp futbolu siyasete mal etmedi. Takım içinde hizipleşmeler yaratmadı. Sen bizim Kral Hakan Şükür’ümüzsün, buna şükret. Ama unutma ki o da bizim taçsız kralımız Metin Oktay. Sen bunlara takılma, Galatasaray futbolcusu olarak hizmetlerini tamamladın sıra Haziran’da mebuslukta. Bizim gerçek değerlerimiz, pis siyasete alet olmadı, alet etmeye çalışma.
İşin özü şudur: Galatasaray yönetimi yıllardır değerlerine sahip çıkmamıştır. Fatih Terim, Bülent Korkmaz, futbolcu Hakan Şükür, futbolcu Hagi… Çok üzülüyorum arada Tugay Kerimoğlu’nu da harcayacaklar. Umarım yeni yönetim ve yeni hocamız; büyük Galatasaray taraftarının yaptığı gibi Tugay Kerimoğlu’na sahip çıkar.
TÜRK TELEKOM ARENA AÇILIŞI
15 Ocak 2011 Cumartesi gecesi, tüm Galatasaray camiası ve Türk futbolu için önemli bir gece idi. Türk Telekom Arena Stadı adeta görsel bir şölen ile açıldı. Böyle bir günde, geceye damgasını vuran olay ise, Sayın Başbakan’ın stadı terk etmesiydi. Sayın Başbakan Türk Telekom Arena’nın açılışını tamamı ile seçim propagandası olarak kullanma maksadıyla stadı terk etmiştir. Ertesi gün İstanbul’daki açılışlarda yaptığı konuşmada, “stadın yapımında Galatasaray Kulübü’nün tek kuruşunun olmadığını; stat, stat çevresine yapılan kavşaklar ve ulaşım için yapılan metro altyapısının altı yüz trilyon gibi bir rakama ulaştığını” belirtmiştir. Ayrıca Galatasaray ile ilgili konuşmasının sonunda daha sözleşmenin imzalanmadığını ifade ederek, adeta Galatasaray Spor Kulübü’nü tehdit etmiştir. Kesinlikle bu olayın kurgusu, senaryosu ve yönetmenliği Sayın Başbakan’ın kendisine aittir. Tüm bakanlarına “stadı terk ediyoruz” diyerek, adeta “daha da gelmem nidalarında” Arena’dan ayrılmıştır ve ertesi gün bu olayı siyaset malzemesi olarak kullanmıştır. Zaten; dini siyasete alet edenlerin, sporu siyasete alet etmemeleri mümkün değildir.
Halbuki Toki başkanının, kendini bilmez açıklamaları olmasaydı, hiç bu görüntüler yaşanmayacaktı. Çünkü Sayın Başbakan şeref tribününe çıktığında küçük bir grubun yuhalaması dışında herhangi bir tepki ile karşılaşmamıştı. O tepki belki Fenerbahçeli olduğu için verildi. Belki de siyasi olarak görüş ayrılığı yaşadığı bir kesimden yükselen sesti. Fakat Toki başkanının çıkıp, Galatasaray yönetimini hedef alan konuşmaları olmasaydı, Arena’nın tamamından yuhalama ve ıslıklama sesleri yükselmeyecekti. Toki başkanı ne cüretle, Galatasaray yönetiminin yanlışları, hataları vb durumlarından bahsedebiliyor ve “az kalsın Galatasaray bu stattan mahrum oluyordu” ifadesini kullanabiliyor. Toki başkanının böyle bir yetkisi mi var? Eğer varsa bile, bu cümleleri kullanmanın yeri ve zamanı mı? Böyle bir gecede bu denli yanlış ifadelerin kullanılması, düğün evini cenaze evine çevirmeye benzemektedir. Bu tarz konuşmalar ne yeni yönetim, ne de merhum Özhan Canaydın yönetimi için kabullenilebilecek konuşmalar değildir. Umarım Sayın Başbakan’dan özür dileyen Adnan Polat, yeri ve zamanı geldiğinde Toki başkanına da gerekli olan ve hak ettiği cevabı verir. Yoksa Galatasaray taraftarının gözünde, git gide azalmakta olan değeri, kısa zamanda hiç kalmayacaktır. Fakat Adnan Polat tarafından en kısa zamanda Toki başkanına verilecek olan cevap, büyük Galatasaray taraftarının gönlünü tekrar kazanmaya yetip de artacaktır.
Yaşanan bu olumsuzluğa rağmen Türk futbolu ve Galatasaray için tarihi bir gün daha geride kalmıştır. Türk Telekom Arena, Türk futboluna ve Galatasaray’ımıza hayırlı ve uğurlu olsun. Kurucumuzun ismini taşıyan Ali Sami Yen Cehenneminde yaşadığımız büyük başarıları Türk Telekom Arena’da da yaşamak dileğiyle…